Günlerce yağmurda,
günlerce karda,
günlerce rüzgâr esti
Erzurum’da, Zara’da.
Bir sıcak sen kaldın içimde.
O gün bu gün
dünya bir yana
sen bir yana
Dünyalar senden yana.
ARİF DAMAR
25 Aralık 2009 Cuma
17 Aralık 2009 Perşembe
KÜRT VE TÜRK EMEKÇİLERİN BİRLİĞİ
Muş'ta DTP'nin kapatılmasını protesto edenlerin üzerine ateş açılması sonucu hayatını yitiren Necmi Oral, bir Kürt emekçisiydi. Çanakkale'de inşaat işçiliği yapan Oral'ı ölüm, memleketi Bulanık'ta buldu.
Oral'ın vurulduğu saatlerde, onun gibi hayatını alınteriyle kazanan binlerce Kürt işçisi Ankara'da AKP hükümetine öfkelerini haykırıyorlardı.
Ankara'ya DTP milletvekillerlerinden önce, Diyarbakır, Bitlis, Siirt, Batman, Adıyaman ve Muş'tan dört bini aşkın TEKEL işçisi geldi.
Aydın, Amasya, Hatay, İstanbul, Tokat, Trabzon, Muğla, Manisa, Samsun ve İzmir'den gelen diğer TEKEL işçileriyle beraber, sayıları on bini buldu. Çoğu önceki seçimlerde AKP'ye oy vermiş olan işçiler, Ankara'da AKP Genel Merkezi'ni kuşattılar.
İşçiler, özlük haklarının tamamını kaybedecekleri 4-C statüsüne geçmek istemiyorlar. 4-C'li olurlarsa sendikasız, kıdem tazminatı hakkından yoksun bir şekilde ve yılın sadece 10 ayında çalıştırılacaklarını biliyorlar. İş güvencesinin ellerinden alınmasına itiraz ediyorlar.
Bugün sayıları 80 bine ulaşan diğer özelleştirme mağduru emekçilerle TEKEL işçilerinin mücadelesi ortaklaştırılıp hükümete geri adım attırılması, kamu istihdamında esnekleşme saldırısının geriletilmesi anlamına gelecek. Gündemde olan ve işçilerin kiralanmasının önünü açan Özel İstihdam Büroları düzenlemesinde AKP hükümetinin eli zayıflayacak.
Binlerce TEKEL işçisi köle gibi çalışmayacaklarını ilan edip Ankara'da sabahlarlarken, demiryollarında çalışan kardeşleri de greve çıktılar.
25 Kasım Grevine katıldıkları gerekçesiyle KESK'e bağlı Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) üyesi 16 demiryolu emekçisinin açığa alınmasına tepkilerini, 1 günlük uyarı greviyle gösteriyorlar. BTS ve Türk-Ulaşım Sen Sendikaları'na bağlı TCDD çalışanları, dün geceden itibaren 24 saat iş bıraktı.
Demiryolcular grevi, ülkenin doğusundan batısına demiryollarında çalışan arkadaşlarına sahip çıkmak için yapıyor. Aynı zamanda, hükümetin grev nedeniyle başlattığı soruşturma terörüne etkili bir yanıt vermiş oluyorlar. AKP hükümetinin hakları için grev yapan kamu emekçilerine savurduğu tehditleri boşa çıkarıyorlar. Sonuç alınır ve 16 demiryolu çalışanı işbaşı yaparsa, dayanışma amacıyla gerçekleştirilen bu grev somut bir kazanıma dönüşmüş de olacak.
Ama daha önemlisi...
Hem TEKEL işçilerinin haklı mücadelesi hem de TCDD çalışanlarının grevi, Türkiye'nin bir kardeş kavgasına sürüklendiği bir sırada, Türk ve Kürt işçilerinin kader birliğini hatırlatması açısından da öne çıkıyor. Bugün etnik kimlik giderek ayrıştırıcı bir unsur haline getirilirken, Türkiye'nin emekçi halkını birleştirecek olan yegane değerin sınıf kimliği olduğunu gösteriyor.
Aşkın Süzük - http://www.sol.org.tr/
Oral'ın vurulduğu saatlerde, onun gibi hayatını alınteriyle kazanan binlerce Kürt işçisi Ankara'da AKP hükümetine öfkelerini haykırıyorlardı.
Ankara'ya DTP milletvekillerlerinden önce, Diyarbakır, Bitlis, Siirt, Batman, Adıyaman ve Muş'tan dört bini aşkın TEKEL işçisi geldi.
Aydın, Amasya, Hatay, İstanbul, Tokat, Trabzon, Muğla, Manisa, Samsun ve İzmir'den gelen diğer TEKEL işçileriyle beraber, sayıları on bini buldu. Çoğu önceki seçimlerde AKP'ye oy vermiş olan işçiler, Ankara'da AKP Genel Merkezi'ni kuşattılar.
İşçiler, özlük haklarının tamamını kaybedecekleri 4-C statüsüne geçmek istemiyorlar. 4-C'li olurlarsa sendikasız, kıdem tazminatı hakkından yoksun bir şekilde ve yılın sadece 10 ayında çalıştırılacaklarını biliyorlar. İş güvencesinin ellerinden alınmasına itiraz ediyorlar.
Bugün sayıları 80 bine ulaşan diğer özelleştirme mağduru emekçilerle TEKEL işçilerinin mücadelesi ortaklaştırılıp hükümete geri adım attırılması, kamu istihdamında esnekleşme saldırısının geriletilmesi anlamına gelecek. Gündemde olan ve işçilerin kiralanmasının önünü açan Özel İstihdam Büroları düzenlemesinde AKP hükümetinin eli zayıflayacak.
Binlerce TEKEL işçisi köle gibi çalışmayacaklarını ilan edip Ankara'da sabahlarlarken, demiryollarında çalışan kardeşleri de greve çıktılar.
25 Kasım Grevine katıldıkları gerekçesiyle KESK'e bağlı Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) üyesi 16 demiryolu emekçisinin açığa alınmasına tepkilerini, 1 günlük uyarı greviyle gösteriyorlar. BTS ve Türk-Ulaşım Sen Sendikaları'na bağlı TCDD çalışanları, dün geceden itibaren 24 saat iş bıraktı.
Demiryolcular grevi, ülkenin doğusundan batısına demiryollarında çalışan arkadaşlarına sahip çıkmak için yapıyor. Aynı zamanda, hükümetin grev nedeniyle başlattığı soruşturma terörüne etkili bir yanıt vermiş oluyorlar. AKP hükümetinin hakları için grev yapan kamu emekçilerine savurduğu tehditleri boşa çıkarıyorlar. Sonuç alınır ve 16 demiryolu çalışanı işbaşı yaparsa, dayanışma amacıyla gerçekleştirilen bu grev somut bir kazanıma dönüşmüş de olacak.
Ama daha önemlisi...
Hem TEKEL işçilerinin haklı mücadelesi hem de TCDD çalışanlarının grevi, Türkiye'nin bir kardeş kavgasına sürüklendiği bir sırada, Türk ve Kürt işçilerinin kader birliğini hatırlatması açısından da öne çıkıyor. Bugün etnik kimlik giderek ayrıştırıcı bir unsur haline getirilirken, Türkiye'nin emekçi halkını birleştirecek olan yegane değerin sınıf kimliği olduğunu gösteriyor.
Aşkın Süzük - http://www.sol.org.tr/
15 Aralık 2009 Salı
ADULE*
Özelde
Ve genelde
İhanet vurdu seni!
Ellerin hep soğuk mu
Kalacak
Adule?(...)
İhanet
Bazen susmaktır
Konuşmaktır gerektiğinde
Ve bazen de
Konuşmak!
Necmettin Salaz
13 Aralık 2009 Pazar
12 Aralık 2009 Cumartesi
MADENCİYE AĞIT
Yeniçeltek Ocağı’ndan yükselir çığlıkları
Yanar bedenler yitip gider yitip gider umutları
Yazgıları kömür gibi kazar bitmez yerin dibi
Bir tas yemek biraz ekmek
Güneş görmez hiç yüzleri
Hasret çöker yüreklere
Toprak dolar gözlerine
Haber ulaşır köyüne
Yetim kalır oğlu kızı
Bir gün gelir ocaklardan
Kazma kürek ellerinde
Yürüyünce yeryüzüne
Değişecek yazgıları
Yanar bedenler yitip gider yitip gider umutları
Yazgıları kömür gibi kazar bitmez yerin dibi
Bir tas yemek biraz ekmek
Güneş görmez hiç yüzleri
Hasret çöker yüreklere
Toprak dolar gözlerine
Haber ulaşır köyüne
Yetim kalır oğlu kızı
Bir gün gelir ocaklardan
Kazma kürek ellerinde
Yürüyünce yeryüzüne
Değişecek yazgıları
10 Aralık 2009 Perşembe
BİR NEHRİN TÜKENİŞİ
Hasretin kan çanağı gözlerinde oturuyorsun
seni soruyorum
hiçbir şey bilmiyorsun
hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım
sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...
tükenişi bir aşkın
bir nehrin tükenişine benzer
ne deniz olabildin
ne nehir kalabildin...
kendin ol
kendin ol
sen buysan başkası ol!
buysan kederden öleceğim
başkası olursan da kimi seveceğim?
/ne diyarbakır anladı beni ne de sen
oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen/
YILMAZ ODABAŞI
5 Aralık 2009 Cumartesi
İTHAF
Sönmüş
yanardağlar,
kaleler eteğinde
Yüzyıllardır uyuyan şu bizim İzmir
O aşık kadınları, levent erkekleri nerede
Sahilde yaşayıp göçtüler mi kim bilir?
Sır şimdi gözyaşları,
saadet dilekleri
Biz gelen yüzyılların hikayesi sır
Eski İzmir diye ne varsa
şunun bunun bildiği
Yaşlıların kırık dökük anlattığıdır...
Necati CUMALI
4 Aralık 2009 Cuma
POETİKA
Ne zaman seni düşünsem duvarlara resim çizmek geliyor içimden
Üşüyorum
Şiirimin fonetiği değişiyor,
poetikası üzerine on milyon yorum yapıyorum
Dithyrombos şarkılarından doğan tragedyalara dönüyorum
Uzanıyorum şöyle sahile doğru
Çayımı yudumluyorum
Denize şekerler fırlatıyorum
Deniz tatlansın, balıklar yesin şeker hastası olsunlar diye...
Herkes taş atar hâlbuki!
Ne zaman seni düşünsem duvarlara resim çizmek geliyor içimden
Uçurumlar kenarındayım
Arkamdan bir el usulca itiveriyor beni aşağılara
Düşüyorum...
Dizlerine dökülüyor dizelerim
Ben ölümsüzlüğü tadıyorum
Yangından ilk evvel kurtarılacaklar arasındasın artık
Antik Yunan çağını sevmeye başladım seninle
Hani sana daha evvel yazdığım dizeler var ya, hükümsüzmüş…
Ne zaman seni düşünsem duvarlara resim çizmek geliyor içimden
İnceden inceye bakışlar atıyorum tüm güzellere
İçimden komünist olmak geliyor
Hem de NAZIM gibisinden
Sen insanlara bir lütufsun demiştin bir keresinde
Anlamamıştım
Şimdi anlıyorum...
(Alıntı)
Üşüyorum
Şiirimin fonetiği değişiyor,
poetikası üzerine on milyon yorum yapıyorum
Dithyrombos şarkılarından doğan tragedyalara dönüyorum
Uzanıyorum şöyle sahile doğru
Çayımı yudumluyorum
Denize şekerler fırlatıyorum
Deniz tatlansın, balıklar yesin şeker hastası olsunlar diye...
Herkes taş atar hâlbuki!
Ne zaman seni düşünsem duvarlara resim çizmek geliyor içimden
Uçurumlar kenarındayım
Arkamdan bir el usulca itiveriyor beni aşağılara
Düşüyorum...
Dizlerine dökülüyor dizelerim
Ben ölümsüzlüğü tadıyorum
Yangından ilk evvel kurtarılacaklar arasındasın artık
Antik Yunan çağını sevmeye başladım seninle
Hani sana daha evvel yazdığım dizeler var ya, hükümsüzmüş…
Ne zaman seni düşünsem duvarlara resim çizmek geliyor içimden
İnceden inceye bakışlar atıyorum tüm güzellere
İçimden komünist olmak geliyor
Hem de NAZIM gibisinden
Sen insanlara bir lütufsun demiştin bir keresinde
Anlamamıştım
Şimdi anlıyorum...
(Alıntı)
3 Aralık 2009 Perşembe
PANTOLONLU BULUT'TAN ...
...
Gireyim içeri Maria!
Sokaklarda kalamam ben artik!
Istemiyor musun?
Beklersin,
Beklersin ki yanaklarim sarksın, buruşşun,
Tadıma bakmadık kimse kalmayasıya,
Yayvan geleyim dersin.
Maria,
görüyorsun, daha şimdiden nasıl çöktügümü, ezildigimi.
Yagmur hıçkırıyor kaldırımlarda.
Sırılsıklam bir serseri,
Yol taşlarının ezdiği sokakların cesedini yaliyor.
Maria!
Tatlı bir söz deler mi kulağı, tıkadıysa yağ?
Kuş dediğin öterek yaşar,
Aç ve şakıya şakıya...
Bense insanım Maria,
sıradan insan ki
Kusar kusmaz veremli gece,
pis elleriyle tuttu beni sokağım.
Beni oldugum gibi ister misin Maria?
Al beni içeri!
Maria!
Sokakları azgın hayvanlar basmiş.
Kalabalığın parmaklarından boynumdaki bütün sıyrıklar.
Gel kapıya!
Acım var!
Yaklaş Maria!
Ister çıplaklığından sıkılıp utanmaksızın,
Ister öldürücü bir titreyişle güzelligini ver bana öpülmemiş dudaklarının.
Maria!
Korkuyorum unutmaktan adını,
Unutuvermekten korkan ozan gibi
Uykusuz geceler boyu buldugu sozcugu
Hem de yücelikte Tanrıya eş bir sözcüğü.
Nasıl seveceğim vücudunu bir bilsen,
Tut ki bir asker, savaşta sakatlanmış bir asker,işe yaramazın, kimsesizin biri,
kalan bacağını o kadar sever.
Istemiyor musun Maria?
Istemiyorsun demek!
Demek bu gözyaslariyla sırılsıklam,
Zavallı bitkin yüreğimi,
Yendine almam, götürmem gerek,
Nasıl taşırsa ağzında, Ezilen bacagini bir köpek....
VLADIMIR MAYAKOVSKI
Gireyim içeri Maria!
Sokaklarda kalamam ben artik!
Istemiyor musun?
Beklersin,
Beklersin ki yanaklarim sarksın, buruşşun,
Tadıma bakmadık kimse kalmayasıya,
Yayvan geleyim dersin.
Maria,
görüyorsun, daha şimdiden nasıl çöktügümü, ezildigimi.
Yagmur hıçkırıyor kaldırımlarda.
Sırılsıklam bir serseri,
Yol taşlarının ezdiği sokakların cesedini yaliyor.
Maria!
Tatlı bir söz deler mi kulağı, tıkadıysa yağ?
Kuş dediğin öterek yaşar,
Aç ve şakıya şakıya...
Bense insanım Maria,
sıradan insan ki
Kusar kusmaz veremli gece,
pis elleriyle tuttu beni sokağım.
Beni oldugum gibi ister misin Maria?
Al beni içeri!
Maria!
Sokakları azgın hayvanlar basmiş.
Kalabalığın parmaklarından boynumdaki bütün sıyrıklar.
Gel kapıya!
Acım var!
Yaklaş Maria!
Ister çıplaklığından sıkılıp utanmaksızın,
Ister öldürücü bir titreyişle güzelligini ver bana öpülmemiş dudaklarının.
Maria!
Korkuyorum unutmaktan adını,
Unutuvermekten korkan ozan gibi
Uykusuz geceler boyu buldugu sozcugu
Hem de yücelikte Tanrıya eş bir sözcüğü.
Nasıl seveceğim vücudunu bir bilsen,
Tut ki bir asker, savaşta sakatlanmış bir asker,işe yaramazın, kimsesizin biri,
kalan bacağını o kadar sever.
Istemiyor musun Maria?
Istemiyorsun demek!
Demek bu gözyaslariyla sırılsıklam,
Zavallı bitkin yüreğimi,
Yendine almam, götürmem gerek,
Nasıl taşırsa ağzında, Ezilen bacagini bir köpek....
VLADIMIR MAYAKOVSKI
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)